18 NİSAN 2005 -- Antalya'nın Markalaştırılması


ANTALYA'NIN MARKALAŞTIRILMASI
18 NİSAN 2005

 

Markalaşma konusunun son yıllarda son derece popüler olduğunu gözlüyoruz. Konunun önemini kabul etmekle birlikte zorlama yollarla marka yaratılamayacağının, marka olmanın gerisinde bir takım sorumluluklar yattığını da unutulmaması gerekiyor.

Antalya isminin markalaşmasına baktığımızda öncelikle bundan neyi kastettiğimiz ve neyi hedeflediğimizi iyi belirlemek gerekiyor. Marka yaratmaktan esas amacımız ekonomik değerin ve katkının arttırılması olduğuna göre, Antalya markasının ilimizin en büyük ekonomik faaliyeti olan Turizme katkısı ne olabilir bunu düşünmemiz gerekiyor. Yani Antalya ismini öyle bir konuma getireceğiz ki bundan dolayı gelirimiz daha çok artacak, bu ismin getirdiği ilave prestijden yararlanacağız.

Bu anlamda Antalya isminin farklı kullanımları mevcut. Antalya Kenti anlamında kullanıldığı gibi, bir Turizm bölgesi anlamında Antalya ilinin ve hatta çevresinin de tamamını anlayabiliriz. Bir kıyaslama yapacak olursak örneğin Londra veya Los Angeles dediğimizde bunun kapsamını büyük bir coğrafi bölgeye yaymak mümkün olduğu kadar bölgenin kalbi diyebileceğimiz belli başlı yapılarla da sınırlandırabiliriz.

Antalya açısından gerek kent, gerekse bölge anlamında kullandığımızda ön plana çıkarmamız gereken unsurların basında tarihi ve kültürel miras önde gelir. Kabul edelim ki son dönemlerde yapılmış ve Antalyanı simgeleyebilecek fazla önemli bir yapımız bulunmuyor. Bu bakımdan deniz, kum ve güneşle turizmimizi satmaya çalışıyoruz. Aslına bakarsanız yepyeni yapılara veya simgelere ihtiyacımız da çok fazla yok.Antalya kentinin simgesi olabilecek çok önemli tarihi yapılara zaten sahibiz :

Antalya kentinin adeta mücevheri nitelikli çekirdeği herşeye rağmen duruyor. Kaleiçi bölgesinin kullanıma yönelik tarzda elden geçirilmesi ve restorasyonu bize ummayacağımız kadar büyük bir zenginlik kazandıracaktır. Bu bölge içerisindeki özellikle Selçuklu yapıları duruyor. Neredeyse dokuz yüzyıllık Yivli minarenin bir kent simgesi olarak kullanılmasında ne sakınca olabilir? Karatay medresesi, eski bir kilise olan ve sonradan camiye dönüştürülmüş kesik minarenin onarılması buraya büyük bir estetik getirecektir. Bunları ve o çevreye yayılmış birbirinden güzel eski evleri onarmak, 1930 yıllarda ne yazık ki yıkılan güzelim şehir surlarının hiç olmazsa bir bölümünü onarmak ve aralarına eski Türk - Rum Musevi nüfusun birbirleriyle uyumlu yaşamlarını gösterecek yapıları (Cami, Kilise, Sinagog gibi) ortaya çıkarmak, bir kenti markalaştırmak için yeterlidir.

Antalyanın il bazında düşündüğümüzde ise, büyük bir tarihi geçmişe sahip 100'den fazla antik kent var ancak ne yazik ki hiç birisi, o çağdaki muhteşem hayatı gösterecek şekilde onarılmış değil. Bunlardan örnek nitelikli bir veya birkaçı alınabilir. Örneğin Perge şehri etrafıyla ve o çağdaki yaşami yansıtabilecek tarzda onarılabilirse (tamamı çok pahalı olacağı için bir bölümü de olabilir), markalaşma için bulunmaz bir fırsat yaratılmış olur. Bunların devlet eliyle yapılmasının da zorluğu bildiğimiz için, en güzeli özel sektör aracılığıyla yapılmasında bir sakınca görmüyor ve ören yeri işletmeciliği kavramını da tekrar dile getirmek istiyoruz. Ekonomik bir katkı getirmedikçe bu tür büyük projeler bir müddet sonra yük haline gelir. Bu bakımdan, onarımla birlikte kendi içinde ekonomik olmasının sağlanması gerekmektedir ki bunu yapmak mümkündür. Hatta bu konuda bazı şirketlerimizin çok güzel çalışmaları olduğunu ve projeleri olduğunuda biliyoruz. Bu tür çalışmaları bir an önce hayata geçirmeliyiz.

Özetle Antalyanın markalasması için çok masraflı yeni yapılara ve yeni konseptlere çok fazla ihtiyacı yoktur. Kendi kültürüne ve kentine saygısı olmayan yerde marka yaratmak mümkün değildir. Elimizdeki değerlerin farkına varıp, önce bunları kendimizin sevmemiz, sonra da konuklarımıza sevdirmek yeterlidir. Bu miras, biz istesek de istemesek de Antalyayı marka yapacağına da gönülden inanıyoruz.