14 ARALIK 2005 -- Bölgesel Kalkınma ve Sivil Toplum Kuruluşları


BÖLGESEL KALKINMA VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
14 ARALIK 2005

 

Yazının başlangıcında , ANSİAD Başkanı sıfatıyla sık sık vurguladığım bazı konuları kaçınılmaz olarak tekrarlamak mecburiyetindeyim :

AB müzakere süreci başlamış bulunuyor . Bunu son derece memnuniyet verici bir aşama olarak kabul etmekle birlikte , genel alışkanlıklarımızın bu sürece sekte vurmasından endişe etmekteyiz . Ulus olarak herhangi bir konuya genellikle çok hızlı başlayıp , kısa zamanda uzun yol alabiliyoruz. Özellikle, herşeyin bitti denildiği bir noktada , akışı değiştirme ve inanılmazı başarma yeteneğimiz var. Reformlar konusunda da bunu yaptık ve yıllardır askıda olan bir sürü anayasal ve yasal düzenlemeyi kısa sürede gerçekleştirdik. Ancak her bakımdan üzerinde durup , geliştirmemiz en önemli unsur , bunun sürdürülebilirliğinin ve kalıcılığının teminidir. Hızlı başladığımız konularda çabucak sıkılıp , ilgimizi kaybedebiliyoruz. Hatta zaman zaman , bir konunun ateşli savunucuları , aradan bir müddet geçince önceden savunduklarını unutup bambaşka tezler ileri sürebilmektedirler. Bunu iktidarıyla , muhalefetiyle her kesimde görmek mümkündür. Nitekim AB konusunda da bunun emareleri her alanda kendini belli etmektedir.

İkinci önemli bir husus , uzlaşma ve beraberce iş yapma yetimizin geliştirilmesidir. Kurumlar oluşturmada kimse kolay kolay elimize su dökemez . Türkiyeye çoğunlukla aynı konu üzerinde çalışan yığınla kamu birimi , yerel yönetim , dernek ve vakıf bulunmakta , kimi zaman bunlar birbirlerinin çalışmalarından habersiz olmakta , haberli oldukları zamansa , destek olmaktan çok , birbirlerine köstek olma eğilimini taşımaktadır . Zaman zaman bu kurumları iyi niyetle biraraya getirme gayretleri olmakla birlikte , çoğunlukla lider eksikliği veya gündemsiz ve hedefsiz toplantılarla zaman heba edilmektedir. Öte yandan yeri gelince , örneğin ulusumuzun güvenliği söz konusu olunca , diğer toplumları kıskandıracak çabuklukta birleşebiliyor ve uzlaşma konusunda parmak ısırtacak kadar çabuk hareket edebiliyoruz.

Üçüncü önemli bir konu da, konular üzerinde yeterince bilgi sahibi olmadan, spekülatif tarzda konuşma ve tartışma eğilimimizin fazla olmasında yatmaktadır. Genellikle tartışmalarımızın fazla heyecanlı ve zaman zaman kontrolden çıkmış tarzda cereyan ettiği gözlenmektedir. Çoğunlukla, yeterince okumuyor ve ön yargı ile hareket ediyoruz. Bilgi ve sabırlı olma üzerindeki güzel atasözlerimi uygulamaya keşke sokabilmiş olsaydık!

Şimdi Bölgesel Kalkınma konusuna dönelim. Bölgesel Kalkınma, AB genel felsefesi ile kalkınma stratejisinin çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır. AB, kamunun düzenleyici özelliğini kabul etmekle birlikte, bölgeselliğe ve merkeziyetçi olmayan bir yapıya önem vermektedir. Bu sayede bölgelerin birbirleriyle kıyaslaması daha iyi yapılacağı düşünülmekte ve kaynakların bölgesel kurumlar aracılığıyla daha verimli kullandırılması hedeflenmektedir. Üzerinde durulması gereken önemli bir husus da, AB'in yerel yönetimlere ve STK lara özel bir önem vermesidir. Bir anlamda, kamunun uygulama düzeyinde işin içine mümkün mertebe fazla karıştırılmaması gerektiği aksi taktirde hantallığın ve kaynak israfının başlayabileceğinin uyarısı yapılmaktadır.

Bu amaçla, Bölgesel Kalkınma Ajansları -BKA kavramı da getirilmiştir. Bunlar çoğunlukla AB tarihinden bile eski kurumlardır. Bu kurumlar ağırlıklı olarak sivil nitelikli ve özel sektör mantığıyla çalışan kurumlardır.

AB uyum süreci çerçevesinde , halihazırda TBMM gündeminde bir BKA yasa tasarısı bulunuyor. Buna göre ülkemizde 26 ayrı bölgede BKA oluşturulması öngörülmektedir. . Buraya kadar iyi görünüyor . Gelgelelim , aman ipleri elden bırakmayalım yaklaşımı burada kendini gösteriyor ve söz konusu yasa tasarısında BKA ların işleyişinde kamu otoritesinin ağır basması durumu ortaya çıkıyor . Oysa , her nekadar bu ajansların kurulmasına kamu önayak olsa bile , işleyişinde mutlak surette sivil ve yerel niteliğin ağır basması ve yerel girşimcilerin temsilcilerinin burada ağırlıklı olarak temsil edilmesi gerekmektedir.

BAGEV'a dönecek olursak , BKA mantığıyla oldukça örtüşen özellikleri olan bir kurum olması dolayısıyla kurulmasında çok isabetli olduğunu söyleyebiliriz. Yukarıda belirtilen yasa tasarısındaki ülkemizde oluşturulması öngörülen 26 BKA dan birisi Burdur Isparta - Antalya bölgesidir ve bu itibarla BAGEV'ın kapsama alanıyla birebir uyuşmaktadır. Bu bölgede kurulacak BKA da BAGEV'ın temsil edilmesi yararlılık ötesinde adeta zorunluluktur .

Öte yandan BAGEV'ın daha etkin kullanmamız gerekmektedir. Yaklaşık iki yıl kadar önce , akademisyenlerimizin de katkılarıyla BAGEV kapsamlı bir bölgesel rapor hazırlamış ve kamuoyuna takdim etmiştir. Bu rapordan bugüne kadar kimlerin ne ölçüde istifade ettiği ve bölge kalkınmasında ne ölçüde bir yönlendirme yaptığı konusunda tam bilgi sahibi değiliz. Öte yandan bu tür raporlarda, net aksiyon planlarının olması ve bunların da sonradan takip edilmesi etkinlik açısından önemlidir. Aksi taktirde , bu tür çalışmalar akademik çalışmanın ötesine gidemez ve raflarda tozlanmaya mahkum olurlar.

Bundan iki yıl önce ANFAŞ'ın gayretleriyle yapılan BAGEV fuarını taktirle karşılıyoruz. Bu anlamda Bölgesel kalkınma adına somut bir adım atılabilmiştir. Bu tür faaliyetler , en azından ortak hareket etme , sorunları birlikte tartışma ve sinerji yaratma kültürünün gelişmesine yardımcı olmaktadır.

Gönlümüz STK lar düzeyinde de, aynı birlikte hareket etme güdüsünün yayılmasını arzu etmektedir. Bunun bir güzel örneğini yakın geçmişte faaliyete geçirebildik. Bilindiği gibi bölgedeki SİAD larımız biraz daha geniş kapsama alanı dahilinde de olsa BASİFED (Batı Anadolu Sanayici İşadamları Dernekleri Federasyonu) çatısı altında birleşmiştir. Bu yapı henüz genç olmasına rağmen , önemli bazı konuların ele alınmasını ve ortak hareket imkanını sağlamıştır.

Konuyu insan kaynaklarıyla tamamlayalım . Neticede Bölgesel kalkınmanın motoru yine nitelikli ve eğitimli bireylerdir. Kanaatimizce , Bölgesel kalkınmada önemli konular arasında bilgi paylaşımını hızlandırmak adına mutlaka yeni düşüncelere ağırlık verilmeli , e-ticaret , genç girişimcilerin desteklenmesi gibi konulara öncelik tanınmalıdır. Çoğunlukla , toplumları harekete geçirecek kişiler liderlerdir. Dolayısıyla , en önemli konulardan birisi olarak insan kaynaklarımızın niteliğinin geliştirilmesi ve genç yönetim liderlerinin bulunup bunların daha iyi yetiştirilmesini görüyoruz. Bu noktada da STK lara önemli görev düşmektedir. Bunlardan birisi olan ANTEV önderliğinde başlatılan Liderlik Gelişme Programına da (LGP) buradan bir övgü gönderelim. Oldukça özgün nitelikler taşıyan bu programın bölgemize yeni iş liderleri kazandıracağından hiç kuşku duymuyor ve ürünlerini dört gözle bekliyoruz.

Bölgemizin, her şeye rağmen özellikle son 20 yılda ülkemizdeki bazı diğer bölgelere kıyasla örnek olacak düzeyde geliştiğini, kamu ve sivil işbirliği anlamında iyi bir işbirliği ve diyalogun mevcut olduğunu ve bu anlamda AB'e uyum konusunda -belki de turizm sektörünün etkisiyle- en az problem yaşayacak bölgelerden birisi olacağını da son söz olarak ifade edelim. 14 ARALIK 2006