ANSİAD BAŞKANI ALİ RIZA AKINCI’NIN
25.09.2008 TARİHLİ OLAĞAN TOPLANTI KONUŞMA METNİ
Sayın Konuklar,
Değerli ANSİAD Üyeleri,
Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, güzel bir akşam geçirmenizi diliyorum.
Bu akşam ANSİAD toplantısının onur konuğu Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Antalya Milletvekilimiz, Profesör Sayın Tunca Toskay’dır. Kendilerine tekrar hoşgeldiniz diyor ve davetimizi kabul ettikleri için teşekkür ediyorum.
Sayın Toskay’ı onur konuğu olarak davet ederek Bakanlarımızdan başlayarak yapmış olduğumuz siyasi davetlerimizde bir turu tamamlamış oluyoruz.
Bizim yıl boyu toplantılarımızın konukları çoğunluk olarak özel sektör mensupları iş adamlarıdır. Konularımız genellikle ekonomik, sektörel veya teknik konulardır. Bu arada yürütmenin başındaki yetkililer ve siyaset adamlarımızı da davet ederek genel durumu değerlendirmek bizim için her zaman yararlıdır. Sayın Toskay devlet ve siyaset tecrübesiyle, Antalya’dan bir isim olmasıyla değerlendirmelerine önem verdiğimiz bir kişidir.
Siyaset Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olarak tanımlanmaktadır. Siyasete ayrıca sorun çözme sanatı da denilir.
Son dönemde bizim özellikle ekonomideki sorunlarımız arttığı için siyasetin bu sanat yönüne ihtiyacımız da artmaktadır. Türkiye’nin yeni ekonomik politikalara ihtiyacı artmaktadır. Bu politikaların belirlenmesini de Hükümetteki veya muhalefetteki siyasi partilerimizden bekliyoruz.
Değerli konuklar,
Artık demokrasi ile ekonomik gelişmenin birlikte gittiğini biliyoruz. Demokrasi uygulanan politikayı denetleme ve yeni politikalar geliştirilmesini sağlama imkanı vermektedir. Bunun için de bir ülkede iktidardaki siyasi partinin ekonomik politikasına alternatif politikalar her zaman olmalıdır. Muhalefetteki partiler farklı programları halka sunmalıdır. Böylece mevcut politikalardan mutlu olmayanlar için bir ümit kapısı var olur. Aksi halde toplumun geleceğe güveninde azalma olacaktır.
Bu çerçevede bizler 2006 bahar aylarında yaşanan mali dalgalanmadan bu yana ekonomik politikada değişiklik bekliyoruz. O dönemde Merkez Bankasının faizleri artırmasından itibaren Türkiye’de inşaat başta olmak üzere sürükleyici sektörlerde durgunluk başlamıştır.
Böylece 2 yıldan daha fazla bir süreden bu yana 2001’de başlayan, 2006 yılına kadar başarıyla uygulanan Türkiye’yi krizden çıkaran ekonomik programın değişmesi gerektiğini, ekonomideki yapısal reformların hızlanmasını söyledik durduk.
Fakat maalesef bu yönde bir ilerleme sağlanamadı. 2007 yılında terör azgınlaştı, seçim öncesi Cumhurbaşkanlığı Seçimi dolayısıyla siyasi gerilim arttı. 2007 Temmuz ayında Genel Seçimlerimizi yaptık. Ardından Cumhurbaşkanlığı Seçimi gerçekleşti ve Yeni Hükümet neredeyse 1 yıl önce kuruldu. Hükümetin yeni bir program açıklamasını beklerken sırasıyla Anayasa tartışmaları ve başörtüsü tartışmaları siyasi arenayı ve tüm ülkeyi kapladı. Bu arada dünyada mali kriz çoktan başlamıştı. Ancak bizde sıra kapatma davasına gelmişti. Tüm ülke aylarca bu konuya kilitlendik. Hemen ardından gündem Ergenekon operasyonuna kaydı. Buda bitmeden yolsuzluk iddiaları ve siyaset-medya çatışması tüm ülkeyi teslim aldı. Bugünde naklen yayınlanan ve iki partinin üst düzey yöneticilerini düellosunu izledik. Aslında 2 yıla yakın bir sürede devam eden bu gündeme, bu gerilime toplumun psikolojik olarak dayanması bile mucizedir. Bu da Türk milletinin sabrı, kaderciliği ve asaletindendir, onu da teslim etmek gerekir.
Bütün bu süreçte bir tek şey gündemde yoktur. O da ekonomik programdır.
Oysa büyüme hızı 2007 yılında % 4.6 iken ikinci çeyrekte 1.9’a düştü. Sektörlere baktığımızda tarımda -3.5 küçülme var. İnşaat sektöründe büyüme 0.9, imalat sanayinde % 2.5. Ticaret ve ulaştırma % 3’lerde kalmış. Büyüme hızının yüksek olduğu sektörler sadece mali sektör ve sağlıktır.
Şu ana kadar ekonomiyi ihracat sürüklemiştir. Fakat artık ihracata da bel bağlanamaz. Avrupa’daki durgunluk şimdiden ihracatımızı etkilemiş, bir otomotiv fabrikası üretime ara vermiştir.
Dünya krizi bu tablonun üzerine gelmektedir. Türkiye iki yıldan bu yana cari açık nedeniyle döviz krizi beklemektedir. Şu anda 100 milyar dolara yakın döviz mevduatına sahip olanlar beklemededir. Döviz yükselirse bu mevduat ekonomiye girecektir. Yüksek faiz nedeniyle konut kredisinin milli gelire oranı % 5’lerde çakılıp kalmıştır. ABD’deki gibi % 90’a çıksın demiyoruz. Fakat hiç olmazsa % 20’lere çıkmalıydı. Sonuç olarak inşaat sektörü kilitlenmiştir. Ama iyi yönetim ve yüksek moral gücü her krizi fırsata çevirebilir. Türk iş alemi bugün daralan AB ve ABD yerine Asya-Afrika ve uzak Doğu gibi yeni pazarları hedef haline getirmelidir. Bu nedenle ekonomiyi bu durgunluktan çıkaracak kapsamlı bir acil eylem planına ihtiyaç vardır. Bu planın bir parçası vergi reformu, kayıt dışının azaltılması, kredi maliyetlerinin düşürülmesi, teşvik sistemi, ticaret kanunu, büyük mağazalar kanunu, toptancı haller kanunu, ithalatta Rusya’nın yaptığı gibi teknik engellerin geliştirilmesi gibi önlemler olmalıdır. Diğeri ise piyasayı canlandıracak parasal tedbirler olmalıdır.
Örneğin kısa vadeli mevduatları uzun vadeye kaydıracak mali araçlar çıkarılabilir, döviz mevduatını değerlendirmeye yönelik araçlar çıkarılabilir. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın mevduatlarını ülkemize çekecek ve 2 B gibi kaynak yaratacak önlemler alınabilir. IMF ile yeni bir anlaşma değerlendirilebilir. Bankacılık işlemlerindeki vergilerin kaldırılması olabilir. Konut kredisi faizlerinin bir kısmı sübvanse edilebilir.
Diğer taraftan faiz oranları da bir miktar aşağıya çekilebilir. Reel sektörün kur riski var diye veya sıcak paranın bir miktarı kaçacak diye bir şey yapmadan beklenmesi doğru değildir. İki yıldan bu yana konuşulan kur riski karşısında halen tedbir almamış firmalar yüzünden ekonomi adeta rehin alınmış durumdadır. Son olarak özel sektörün dış borcuyla ilgili olarak ekonomideki riske Sayın Bakanımız Nazım Ekrem’de dikkat çekmiştir.
Kuşkusuz, bunlar bizim bu şekilde 10 dakikada ele alarak kesin çözümler koyacağımız konular değildir. Fakat ekonomi yönetiminin görevi bütün bunlar üzerinde çalışarak sorunu en iyi şekilde çözmek, mümkün olan en iyi durumu yaratmaktır. Oysa şu andaki tavır, sanki “ şu anda idare ediyoruz, bekleyelim, dünya krizi bitsin, sonra bakarız” şeklindedir. Fakat burada şu anda idare ediyoruz tesbiti yanlıştır. Çünkü içerde zaten sorun büyüktür. Dünya krizinin bitmesini beklemek yanlıştır. Çünkü 2010’a kadar beklemek gerekir ki, buna da biz dayanamayız.
Sonuç olarak, ekonomik program siyasetin birinci gündem maddesi olmalıdır. Ekonomik programda inovasyon gereklidir. Bunun için kabine revizyonu gerekiyorsa, bu yapılmalıdır. Uzman eksiği varsa yurtdışından uzman getirilmelidir. Ama bir şekilde ortaya yeni fikirler, yeni politikalar çıkmalıdır.
Bu konuda Hükümetin sorumluluğu elbette önemlidir. Fakat muhalefet partilerimizin de alternatif programlar geliştirme sorumluluğu vardır. Muhalefet partilerimizde sanki “iktidara gelirsek bakarız” gibi anlayış izlenimi vermektedirler. Oysa keşke İngiltere’deki gibi gölge kabineler, gölge bakanlar olsa ve bu şekilde sorunlar ve çözümler gündeme taşınsa.
Değerli Konuklar,
Maalesef ülkemizin kaderini etkileyen şeffaf ve katılımcı yönetimlerin oluşmasını engelleyen medya yasası, siyasi partiler ve siyasi etik kurallar, dokunulmazlıkların tanzimi vb. sorunlarımıza yönelik hiçbir yasa, ciddi çalışma ve düzenleme iradesi oluşturamamaktayız. Örneğin; medya yasası. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sınırları ve faaliyetleri belirlenmiş bir medya yasası oluşturulması için ciddi bir öneri duydunuz mu?
Bir grup medya, hükümetçe kısıtlı yayın yaptığı için, bir grup medya da muhalefetce hükümetin sağladığı özel kredilerle satın alma yaptığı için suçlanıyor. Ama kimse bu konunun aslı olan medya yasasını konuşmuyor.
Bizler ANSİAD olarak, bu toplantılarla konuklarımızı daha iyi anlamaya, kendimizi daha iyi anlatmaya çalışıyoruz. Birbirimizi dinlemeye, anlamaya, her konuda olmasa bile, bazı konularda fikir birliğine ulaşmaya ihtiyacımız var. Bu şekilde ülke sorunlarının, yerel sorunların çözümüne yönelik düşünce düzeyinde bir nebze katkımız olursa, bu bizim için yeterlidir.
Bu bakımdan çok faydalı bir akşam geçireceğimize inanıyorum.