23 ARALIK 2008 -- Ansiad Başkanı Ali Rıza Akıncı'nın 18.Akdeniz Toplantısı Konuşma Metni


ANSİAD BAŞKANI ALİ RIZA AKINCI’NIN
18.AKDENİZ TOPLANTISI KONUŞMA METNİ
23 ARALIK 2008, SHERATON HOTEL

Sayın Bakanım,
Değerli Konuklar,

2008 yılındaki son toplantımızı Sayın Bakanın onurlandırmasından büyük mutluluk duyuyoruz. Çünkü yeni yıla başlarken ekonomide bizi bekleyen gelişmeleri ilk ağızdan dinleme şansına veya imtiyazına sahibiz. Bu nedenle davetimizi kabul ettikleri için Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım,

Türkiye 2007 yılı başından itibaren ekonomi odaklı olma özelliğini kaybetmeye başladı. İç siyasi çekişmelerimiz tüm gündeme hakim oldu. Seçimlerden sonra kurulan yeni hükümette Sayın Nazım Ekren ve Zat-ı Aliniz’le ekonomi yönetimi güçlendirilmiştir. Özel sektör olarak bizlerde ekonomik gündemin hemen ele alınacağını, yapısal reformların, mikro reformların hızlanacağını ümit ettik. Ancak ülke gündemi yine klasik gündemle ve sertleşerek devam etti. Son aylarda küresel krizin dalgalarının geleceği görülüyordu. Özellikle Ekim ayında Amerikan Yatırım Bankaları’nın batmasından sonra daha büyük dalgalar gün be gün yaklaştı ve Türkiye’yi vurdu.

Şu anda ekonomide ciddi bir sorun yaşadığımızı inkar edemeyiz. Ancak yaşadığımız sorun iki boyutlu bir sorundur. 3. çeyrek büyüme rakamının % 0.5 çıkması, sanayi, turizm, inşaat gibi sektörlerde negatif rakamların çıkması, bizdeki durgunluğun çok önceden başladığını ortaya koymaktadır.

Yani bu durgunluk Ekim ayındaki sert dalgalanmadan önce ortaya çıkmıştır. Bahar aylarından itibaren belirsizliğin artması ve güven kaybı tüketimde azalmaya yol açmıştır.

Ekim ayından itibaren ise kredi daralması, kredi faizlerinin artışı, ihracatta düşme, sanayi üretiminde ciddi düşüş, kapasite kullanımının % 70’e inmesi ile karşı karşıyayız. Yani son üç ayda Türkiye ekonomisinin küçülmeye başladığını görüyoruz.

Nitekim ekonomideki küçülme, işsizlikte 300 bin gibi büyük bir artışla kendisini göstermiştir.

Şimdi iki sorun birden yaşıyoruz. Bir tarafta tüketici tüketimden kaçıyor. Diğer tarafta ciddi kredi darlığı ile karşı karşıyayız. Bu durum bir kısır döngü, bir girdap şeklinde derinleşiyor. Bu gelişme devam ettiği takdirde bütün sektörler, bütün firmalar bundan etkilenecektir. Bir ekonominin küçülmesi kendi kendisini besleyen bir süreçtir. Uzun süreli durgunluk ve ekonominin daralması tehlikeli bir deflasyonist süreç yaratabilir. Deflasyon yani fiyatların düşmesi süreci devam ederse ülkede ne karlılık, ne yatırım, nede istihdam söz konusudur.

İşte bu riskleri dikkate alarak birkaç aydan beri Hükümetimizden bu süreci önleyecek tedbirler bekliyoruz. Şu ana kadar özellikle banka sistemine likidite sağlanmasına, kredi daralmasının önlenmesine yönelik önlemler alınmıştır. Fakat artık asıl sorun tüketimdeki, iç ve dış talepteki azalmadır. Talep olmadığında, satış olmadığında kredi olsa dahi firmalar ayakta kalamaz.

Dolayısıyla yapılması gereken ilk şey ekonomide güven sağlanmasıdır. Tüketiciye güven verilmesi, yastık altına giden paranın ekonomiye dönmesi sağlanmalıdır. Bunun ilk şartı da güven veren bir ekonomik programın ortaya konmasıdır. Şu ana kadar elimizde olan 2009 bütçesi de; büyüme rakamı, vergi gelirleri tahmini, ithalattan alınacak KDV gelirleri tahminleri itibariyle yeterli güveni piyasalara verememiş görünmektedir. Daha doğrusu bu tahminleri gerçekleştirecek reel sektörün nasıl toparlanıp tüm bu rakamları gerçekleştireceği konusunda kendimizden şüphemiz vardır.

Krize karşı bütün önlemler IMF ile yapılacak anlaşmayı beklemektedir. Kamuoyu da bu yönde bir beklenti içerisine girmiştir. Uluslararası arena da Türkiye’nin kalite belgesi gibi algılanacak bu anlaşmanın gecikmemesi son aylarda yaşadığımız daralma ve şokların etkisinin daha da artmaması açısından önemlidir. 

Dolayısıyla biran önce ilk adımda gerçekçi teşhisler, riskler ortaya konmalı ve talep yaratıcı önlemleri, mikro reformları kapsayan bir canlandırma programı açıklanmalıdır. Enerji maliyetlerinin düşürülmesi, ihracat teşvikleri, bölgesel ve sektörel teşvikler, büyük mağazalar kanunu gibi bir dizi tedbir örneği verilebilir. Yine başarılı bir çalışma örneği verilecek olursa Tarım Bakanlığı’nın tarımsal yatırımcılara Ziraat Bankası aracılığı ile kullandırdığı yatırım ve işletme kredileri sektöre büyük katkı sağlamıştır. Ekonomi yönetimi hangi konuda ne hazırlıyor ise biran önce bilmek istiyoruz. Bu bilinmezlik güvensizliğin derinleşmesine ve panik havasına neden olmaktadır.

Ekonomideki durgunluk derinleştiği takdirde, vergi geliri otomatik olarak azalacaktır. Bu nedenle vergi gelirindeki azalmayı önlemek için bazı sektörlerde KDV indirimleri ile talep artışı sağlanmalıdır. Örneğin konut ve işyerlerinde bir süre için KDV ve tapu harcı oranlarında yapılacak iyileştirme inşaat sektörünü canlandıracaktır. Finansal kiralama işlemlerinde de KDV’nin düşürülmesi.

İşsizliğin artmasının önlenmesi için talebin canlanması dışında, istihdam maliyetlerinin azalması zorunludur. Daralan küresel talebe karşı ihracatın desteklenmesi zorunludur. Antalya ve turizm için çok önemli bir konuda özellikle turizm acentelerinin Eximbank Kredileri’nden yararlanmasıdır. 1 yıllık Eximbank Kredisi esasen ihracatçı olan acentelerimiz için ve önümüzdeki turizm sezonu için çok önemlidir. Ayrıca Turizm Bakanlığı tanıtım bütçesinin ülke ihtiyacını karşılamayacağı sektör mensuplarınca ifade edilmiştir.

Bugün için her şeyden önemlisi ekonomi bürokrasisinin, özel sektörlerle işbirliği içinde çok geniş sektörel kurullar oluşturularak, açık, yoğun ve çok hızlı bir çalışma yönteminin benimsenmesidir. Olağanüstü bir dönemde olağanüstü çalışmalar yapılmalı, olağanüstü tedbirler alınmalıdır. Sayın Koç’un söylediği gibi bütün teknik ve profesyonel kadroların seferber edilmesi gerekir. Bugün ülkemizde sanayi sektöründe bir işçinin istihdamı 50.000 dolarlık yatırımla mümkündür. Sıkıntıya düşmüş ve belli bir sayının üstünde istihdam yaratan firmalara daha önce İstanbul yaklaşımı örneğinde olduğu gibi bir çalışma yapılabilir. Devletin sorumluluk aldığı böyle bir çalışma ile kurumlarımız kurtarılabilir.

Böyle bir çalışmanın yürütüldüğü, krizin yükünün adil bir şekilde dağıtılmasına dikkat edileceği, popülizmden kaçınıldığı, piyasalara verimsiz müdahaleden uzak durulduğu görüldüğünde güven artacaktır.

Artan güven sadece iç piyasalara değil bugün 0 faizli Amerikan Devlet Tahvilleri’ne giden Uzak Doğu ve Körfez Fonları’nın ülkemize gelmesini sağlayacak yegane gelişmedir. 

Bizler işadamlarıyız. Siyasi söylemlerle tatmin olmayız. Sayın Bakanımız’ın bizi çok iyi anlayacak teknik bir tarza sahip olması bizim için artı değerdir.

Bu düşüncelerle bu akşamın bizim için çok yararlı olacağına inanıyor, tekrar teşekkürlerimle saygılar sunuyorum.