11.04.2023 - ANSİAD 2023 Faaliyet Dönemi 6. Olağan Toplantısı Akın Akıncı


Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında Hayalimizdeki Türkiye başlığı sadece bu akşamki toplantımızın konusu olmaktan ibaret değildir. Bu yıl, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında Hayalimizdeki Türkiye ve Antalya konusunu devamlı olarak çalışacak ve gündemde tutacağız. Toplum olarak Cumhuriyetin ve 100. Yılın önemini yeterince idrak etmiş olduğumuzdan emin değilim, bu nedenle bugün ilk olarak bu noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Türk milleti Cumhuriyetten önce millet değildi, ümmet ve halktı. Cumhuriyet, Türk milletinin millet olmasının temelidir. Cumhuriyet, Türk halkına milli devlet kurumları, milli tarih, dil, hukuk bilinci vererek millet olmanın yolunu açmıştır. Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin kurucularının açtığı çağdaş uygarlık yolunda ilerleseydik bugün bu tarih bilincine sahip olur ve milletçe 100. Yıl coşkusunu her gün birlikte yaşardık. Maalesef, toplum olarak Cumhuriyet kültürünü, çağdaş uygarlığın ne olduğunu kavrayamadık ve o yolda ilerleyemedik. Okullarımızda, yurtlarımızda gençlere Cumhuriyetin ne anlama geldiğini öğretemedik. Demokrasi ve hukuk sistemimizdeki sorunlar ve siyasi kutuplaşma yüzünden millet olma vasfımızı bile kaybetmeye başladık.

Nitekim deprem felaketinde bile halkımızın yardımlaşma seferberliği haricinde siyasetteki ayrışmayı, kutuplaşmayı önleyemedik. Deprem kayıplarının büyüklüğü karşısında sorumluluk almadığımız gibi, gerilim, hakaret, tehdit dolu bir seçim sürecine girdik. Türkiye Cumhuriyeti, milli bir hukuk devletiyse ve demokrasi varsa seçimler gerginlik, hakaret, tehdit, çatışma içerisinde değil, seviyeli fikir tartışması şeklinde yapılmalıdır. Bunu yapamıyorsak gerçek bir hukuk devleti ve demokrasi olmadığımız anlamına gelir ki bu ülkede hiç kimse bunu vatanımıza ve milletimize yakıştıramaz.

Sayın Başkan,

Değerli arkadaşlarım,

Çağdaş ve gelişmiş ülkelerde iş insanları kalkınmanın öncüsüdürler, dünyaya ile rekabet ederken ülkelerine de vizyon kazandırır, örnek olurlar.

Cumhuriyet tarihimizde bu şekilde örnek olmuş çok sayıda iş insanı bulunmaktadır. Vehbi Koç, Sakıp Sabancı bizim de hatırladığımız, ülkenin sorunlarına kafa yoran, görüşlerini her dönem cesaretle kamuoyu ile paylaşan rol model insanlardı. Üzülerek söylemek durumundayım ki Türk iş dünyası, son yıllarda bu özelliğini kaybetmeye başladı. İş insanları, ihale, kredi, tahsis, teşvik peşinde koşan, ama hukuk, demokrasi, sosyal adalet, kalkınma meselelerini tartışmayan bir kesim olarak görülmeye başlandı.

TÜRKONFED ve ANSİAD bu konularda örnek çalışmalar yapsa da özel sektörün geniş kesimi, iş dünyası STK’ları ve meslek örgütlerinin çoğunluğu  bu konulara ilgi göstermediği için yeterli ilerleme olmadı. Bu açıdan iş dünyası olarak Mustafa Kemal Atatürk’e, Cumhuriyetimizin kurucularına ve Türkiye’nin gelecek nesillerine bir özür borçlu olduğumuza inanıyorum.

Bugüne kadar hep yatırım, ihracat, altyapı, teşvik, ekonomik büyüme, cari açık gibi kısa vadeli sorunları konuşarak uzun vadeli yapısal konuları ve gelecek vizyonunu unuttuk. İş dünyası olarak en hakiki mürşidin bilim olduğunu anlatamadık. İş dünyası olarak hukuk olmadan millet ve devlet olmayacağını anlatamadık. İş dünyası olarak kalkınmanın ve refahın özgürlük, hukuk ve demokrasi anlamına geldiğini yeterince anlatamadık. İş dünyası olarak Atatürk’ün 100 yıl önce İzmir İktisat Kongresi’nde söylediği sözleri, kalemin kılıçtan keskin olduğunu, karasabanın toptan ve tüfekten güçlü olduğunu anlayamadık ve anlatamadık.

Bunun sonucunda Cumhuriyetimizin 100. Yılında, kişi başı gelirde dünyada neredeyse 80.  sıradayız. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde 71. Sıradayız.   Demokrat partinin iktidara gelişinden 73 yıl sonra Türkiye dünya demokrasi sıralamasında 103. Sıradadır. Özgürlük sıralamasında 130’uncu, basın özgürlüğünde 149. Sıradayız. Dolayısıyla artık kendimizi hamasetle kandıramayız. Artık kendimizi 2023 olmadı, 2123’e bakalım diyerek kandıramayız. Demokrasi, insan hakları, özgürlük önemli değil, uçak gemisi yapacağız, Mars’a gideceğiz, Çin gibi olacağız diyerek de kendimizi kandıramayız.

Bu nedenle birinci hayalimiz Türkiye’nin çağdaş uygarlık, yani çağdaş hukuk ve demokrasi ülkeleri düzeyinde olmasıdır.

Demokrasi,  seçim demek değildir, demokrasinin olmazsa olmazı güçlü parlamenter rejim, bağımsız yargı, bağımsız basındır. Bunun için yüzyıl daha bekleyemeyiz, Türkiye bir yıl içerisinde demokrasi, özgürlük sıralamasında dünyada ilk 40 ülke arasına girmelidir.

Türkiye ekonomisi kayıt dışı ve kara paranın, yolsuzluk ve yoksulluğun olmadığı, sosyal piyasa ekonomisi olmalıdır. Demokrasi ve kalkınma için siyaset ve ticaret arasına duvar örülmeli, siyaset alanı, siyaset insanları ve iş insanları için ticaret ve zenginleşme aracı olmamalıdır. Bu nedenle siyasi ahlak, iş ahlakı, dürüstlük, şeffaflık da hızla gerçekleştirilmesi gereken hayalimiz veya hedefimiz olmalıdır.

Demokrasiden sonra ikinci hayalimiz çocuklarımıza hayat hakkı vermek olmalıdır. Çünkü böyle giderse çocuklarımıza temiz su, temiz hava, temiz toprak bırakmayacağız. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma hedefinde dünyada 71. Sıradan 10 yıl içinde ilk 40 ülke arasına gelmeliyiz.

Demokrasi ve çevreden sonra üçüncü hayalimiz bilim olmalıdır. Devletin, üniversitelerin ve toplumun bilim kültürüne sahip olması hayati bir meseledir. Bu nedenle önce üniversitelerimizin tümü bilim kültürüne sahip olmalıdır.

Dördüncü hayalimiz eğitim ve kültürde çağdaş uygarlık olmalıdır. Çocuklarda ve gençlerde özgür ve yaratıcı ruhu geliştiren bir eğitim sistemine geçmezsek cehaletin ve ahlaki yozlaşmanın yayılmasını önleyemeyiz. Özgür düşünce olmadan eğitim ve bilim olmayacağı için ilk yapmamız gereken şey çocuklara özgürlüğü, yaşam sevgisini ve öğrenmeyi öğretmektir.

Beşinci hayalimiz çağdaş bir iş ve çalışma hayatı olmalıdır. Erken emeklilik kavramı yerine yaşam boyu öğrenme, çalışma kültürüne geçmeli, çalışmayı zorunlu geçim aracı olmaktan çıkararak öğrenme, kendini geliştirme, mutlu olma faaliyetine dönüştürmeliyiz. Aileyi ve toplumu korumak istiyorsak kadın erkek eşitliğini sağlamalı, kadınların işgücüne katılımını %35’de bırakmamalı, en azından %60’lara çıkarmalıyız. Çalışanların şirketlere ortak olması, 18 yaşına gelen herkesin kooperatif, sendika üyesi olması da hayalimiz, hedefimiz olmalıdır.

Altıncı hayalimiz geleceğin teknolojisiyle ilgili olmalıdır. Kodlama ve algoritma dilini hepimiz öğrenmeli, bütün topluma öğretmeliyiz. Yapay zeka ve Metaverse dünyası insanları pasif hale getirerek eve hapseden, toplumu kontrol edip, yönlendiren bir dünya değil,  yaşam boyu öğrenme, sosyal yaşama, kent yönetimine, ülke yönetimine  katılma aracı olmalıdır.

Yedinci hayal ve hedef alanı kentler olmalıdır. Kentler, bugünkü gibi, yaşanmaz, sağlıksız ve depreme karşı dayanıksız yerleşim yerleri olmaktan çıkmalı,  sokağa çıkınca insanı mutlu eden, estetik ve sanatın her sokakta olduğu, paylaşma, dayanışma, öğrenme, yaratma, üretme mekanları olmalıdır. Bunları yaparsak ekonomi de büyür, ihracat ve istihdam da artar, Türkiye uçak da yapar uzaya da gider. Bunlar yüzyıllık, olmayacak hayaller değildir. Olabilmesi için bugün devam eden yanlış uygulamalardan hemen vazgeçmemiz yeterlidir.

Sayın Başkan,

Sevgili Arkadaşlar,

Antalya’dan örnek vererek devam etmek istiyorum. ANSİAD olarak, Cumhuriyetimizin 100. Yılı vesilesiyle İkinci Yüzyılda Antalya çalışmasını başlattık. 28 Mart’ta Antalya’nın 2033 vizyonu üzerine ilk toplantımızı yaptık ve 2006’da yapmış olduğumuz 2023 vizyon çalışmasını değerlendirdik. Antalya ekonomisi, turizmi, sanayisi, tarımı, ihracatı hızlı bir büyüme kaydetmiştir, ama buna rağmen Antalya orta gelir tuzağından çıkamamıştır. Gerek TÜRKONFED gerekse biz orta gelir tuzağından büyümeyle değil, yapısal değişimle çıkıldığını çok konuştuk, ama bunu topluma ve yönetici kesime halen anlatamadık. Antalya bu şekilde büyümeye devam ederse 20 yıl sonra turizmi konuşmamıza gerek kalmayacaktır.

Bugün konuşmamı uzatmamak için sadece birkaç noktaya değinerek tamamlayacağım. Antalya sayısal olarak büyümüştür, ama niteliksel olarak istediğimiz gelişmeyi kaydedememiştir. Plansız kentleşme, göç, altyapı sorunları, kent kültürünün ve kimliğinin yok olması, çevre kirliliği, kent estetiğinde gerileme, kültür ve sanat kenti hedeflerinde yetersiz gelişme gibi bir dizi eksikliğimiz bulunmaktadır.

Antalya için artık sayısal hedeflerden önce Türkiye için konuştuğumuz ilkeleri konuşmalı Antalya’da yerel demokrasiyi kurmakla işe başlamalıyız. Antalya siyasetinde de liyakat, hukuk, dürüstlük, şeffaflık, katılımcılık esas olmalıdır. Antalya siyasetinde de siyaset, ticaret arasına duvar örmeliyiz. Antalya basını siyasetten ve ticaretten bağımsız olmalıdır. Antalya’da kentlilik bilinci, kentlilik sorumluluğunu güçlendirmeliyiz.  Siyasi ayrışmanın, grup siyasetinin kenti parçalamasına, ahlaki ve kültürel yozlaşma yaratmasına engel olmalıyız.

Antalya’nın coğrafik olarak taşıma kapasitesi dolmuştur. Buna rağmen plansız, altyapısız, aşırı yapılaşma ve imar tadilatları halen devam etmektedir. Bu nedenle Antalya’da göçü ve nüfus artışını azaltacak ve nitelik kazandıracak gerçek bir şehir ve imar planı olmalıdır.  Yabancılara konut satışı üzerinden vatandaşlık verilmesi uygulamasından vazgeçilmeli veya vatandaşlık koşulları ağırlaştırılmalıdır. Antalya,  sürdürülebilir kalkınma ve çevre hedeflerinde AB hedeflerini esas alarak uygulamaya başlamalıdır. Antalya ekonomisi artık tamamen yüksek teknoloji yatırımlarıyla büyümeli, bütün tahsisler bu çerçevede yapılmalıdır. Bu yönde daha pek çok şey söylemek, gelecek hayalleri ve hedefleri belirlemek mümkündür, fakat önce yanlış gidişe bir dur dememiz, Antalyalı olmanın, Antalya’yı temsil etmenin şartlarını belirleyerek başlamamız gerekiyor.

Bu nedenle Antalya için hayalimi de yine dünyada çağdaş uygarlık düzeyinde en ileri kentler arasında yer almak cümlesiyle özetlemek istiyorum. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı 100 sonrası değildir, yarındır, gelecek aydır, 2023 yılıdır. Ya 1923’e layık olacağız ya da kendimizi kandırmaya devam edeceğiz. 1923’e layık bir Türkiye ve Antalya dileyerek sevgi ve saygılarımı sunuyorum.