Sayın İYİ Parti Genel Başkanı,
Sayın Milletvekilleri,
Değerli Başkanlar,
Protokolümüzün kıymetli Temsilcileri,
Ansiad’ın değerli üyeleri,
Kıymetli misafirler ve basınımızın değerli temsilcileri,
ANSİAD 26. Akdeniz Toplantısı’na hepiniz hoş geldiniz, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Siyasi Partilerimizin sayın genel başkanlarıyla toplantılarımızın ikincisini İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener ile yapıyoruz. Davetimizi kabul ettikleri ve bize zaman ayırdıkları için Sayın Genel Başkana teşekkür ediyorum.
Ayrıca Sayın Genel Başkanı Ümit Özlale hocamız gibi değerli bilim adamlarını Türk siyasetine kazandırdıkları için tebrik etmek istiyorum. Ümit hocamız yıllardır fahri üyemiz olarak bilgisi ve kültürüyle kendisinden çok istifade ettiğimiz, sevdiğimiz, saydığımız, güvendiğimiz bir hocamızdır. Son günlerde Türkiye ekonomisine ışık tutan bilimsel çalışma ve raporlarını ilgiyle izliyor ve bu çalışmaları Türk siyasetine katkı sağlayan bir gelişime olarak görüyoruz.
Sayın Genel Başkan,
ANSİAD, kuruluşundan bu yana Türkiye’nin ve Antalya’nın daha ileri gitmesi için öncü çalışmalara imza atmış 32 yıllık güçlü bir sivil toplum örgütüdür.
ANSİAD, gücünü üyelerinden, siyasi tarafsızlığından, Atatürkçü demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlılığından alan bir kuruluştur. Bu toplantıları bu sorumlulukla ülkemizin ekonomik, sosyal sorunlarına bir çözüm bulmak amacıyla düzenliyoruz. Türkiye’nin sorunlarının ağırlaştığını, 85 milyon insanımızı tatmin edecek çıkış yolunu bulmamız gerektiğini görüyor ve bu sürece destek olmak istiyoruz.
Bu toplantıların Türkiye’nin geleceğinin tartışıldığı demokrasi ve kalkınma zirveleri olmasını arzu ediyoruz. Ülkemizde ortak tartışma platformu kalmaması karşısında bu tür farklı görüşleri ancak böyle birebir toplantılarla dinleyebiliyoruz. Geçmişte herkesin okuduğu gazeteler, herkesin izlediği televizyon kanalları vardı, artık kalmadı. Siyasi ve sosyal kutuplaşma yüzünden ortak konuşma ve iletişim araçlarını kaybettik, ülkemizin ortak gündemi yok. Geçmişte siyasi liderler farklı görüşlere sahip gazetecilerin karşısına geçerdi, sorulara ve eleştirilere cevap verirleri. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde liderler karşılıklı tartışırdı. Artık herkes kendi grubuna konuşuyor. Sizi ancak merak eden, genellikle sosyal medyadan izliyor.
Oysa ortak tartışma yoksa politika yoktur. Bundan 2 bin sene önce Yunan ve Roma kentleri tartışmak için 30-40 bin kişilik amfi tiyatrolar yapmış. Hazreti Peygamberimiz Camiyi ibadetin yanında istişare ve tartışma mekânı olarak belirlemiş.
Bugün o dönemdeki kadar istişare edemiyoruz. Biz bu nedenle Türkiye koşullarında cesaret isteyen bu toplantıları düzenleyerek demokratik tartışma ortamına katkı yapmak istedik. Sanırım ANSİAD siyasi liderleri davet ederek toplantılar düzenleyen ilk sivil toplum örgütlerinden birisi olmuştur.
Sayın Genel Başkan,
Değerli Konuklar,
Hepimiz biliyoruz ki 100 yıl önce Büyük Önder Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin kurucularının en önemli hedefi millet inşa etmek, Türk milletini var etmekti. Maalesef Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken bu hedefe tam anlamıyla ulaştığımızı ve bu görevimizi yerine getirdiğimizi söyleyemeyiz. Millet olmanın bazı koşulları vardır, hukukun üstünlüğü, eşit vatandaşlık, eşit temsil, kutuplaşma ve ayrışmanın olmaması, sevinçte ve tasada birlik, ortak değerler millet olmanın koşullarıdır. Bugün bu koşulları yerine getirip getirmediğimiz ise tartışma götürür bir husustur. Bir başka görevimiz ise Cumhuriyeti çağdaş uygarlık düzeyine, çağdaş demokrasi ve refah düzeyine yükseltmekti. Bırakalım bu hedefe ulaşmayı, bunu ne kadar anladığımız bile tartışma götürür bir husustur. Dünyada milli gelirde 21. ülkeyiz, kişi başına gelirde sıramız 90-100 civarına geriledi. Esasen kalkınma ve çağdaş uygarlık para veya ekonomi değildir, demokrasi ve yaşam kalitesidir. Maalesef demokrasi sıralamalarında da ilk 100’e giremiyoruz.
Sayın Genel Başkan,
Türkiye’nin son 20 yılda çeşitli alanlarda ilerleme kaydettiğini inkâr edemeyiz. Türkiye altyapıda önemli gelişmeler kaydetmiştir. İhracatımız artmıştır. Sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetlerde gelişme kaydedilmiştir. E-devlet uygulamaları ilerlemiştir. Son yıllarda savunma sanayinde başarılı projeler gerçekleştirilmiştir. Enerji alanında, yerli otomobil, yerli tren gibi projelerde ilerleme görülmektedir. Sorun, bunların kalkınma, gelişme için yeterli olmamasıdır.
Bunlar yeterli olsaydı bugün böyle bir enflasyon ve yoksullaşma tablosuyla karşı karşıya kalmazdık. Bugün Türkiye’nin sorunu sadece enflasyon, yoksullaşma ve sektörel sorunlar değildir, asıl sorun kalkınmanın ve çağdaş uygarlığın ne anlama geldiğinin unutulmasıdır.
Artık çağdaş uygarlığın ne olduğunu konuşmalı ve anlamalıyız. Çünkü kalkınmanın, çağdaş uygarlığın, demokrasi, özgürlük ve adalet olduğunu yeterince konuşmuyoruz. Kalkınma otoyol değildir, havalimanı değildir, kalkınma büyük sanayi projeleri de değildir. Bir ülke, devletin ve büyük şirketlerin büyük projeleriyle değil, normal vatandaşların, gençlerin, kadınların, girişimcilerin, çiftçilerin yenilikçi olmasıyla, çalışma ahlakı ve kültürüyle kalkınır. Kalkınma sosyal adalettir, demokrasidir, hukuktur, düşünce özgürlüğüdür, düşünce suçu olmamasıdır.
Kalkınma, anaokuludur, yaşlı bakımıdır, yabancı dil öğretimidir, eğitim sisteminin kalitesidir, sanat eğitimidir. Kalkınma sorgulayıcı, yenilikçi, girişimci ve entelektüel nesildir.
Bunları konuşmadığımız için demokrasinin önemini kavramadığımız için, demokrasiyi seçim sandığı olarak kabul ettiğimiz için bugün ekonomide de sorunlarımız büyümüştür. Demokrasimiz daha ileride olsaydı, medya siyasetten bağımsız olsaydı, merkez bankası gibi kurumlarımız bağımsız olsaydı ekonomide çok daha iyi bir noktada olurduk.
Sayın Başkan, Sevgili arkadaşlar,
ANSİAD olarak sadece toplantı yapıp konuşmakla kalan bir dernek değiliz. Bugüne kadar Antalya’da pek çok yerel proje gerçekleştirdik. Uzun yıllardan bu yana üyelerimize dönük gelişim projeleri dışında girişimcilik haftası, start-up etkinlikleriyle örnek olduk. Son olarak iklim değişikliğiyle mücadele gibi alanlarda da yoğun biçimde çaba harcıyoruz.
TÜSİAD ve TÜRKONFED’le birlikte yıllardır gündeme taşıdığımız konuların ne kadar isabetli olduğunu her geçen gün daha iyi görebiliyoruz. On yıl önce dikkat çektiğimiz tek ürün tuzağını ve orta gelir tuzağını bugün halen hem Türkiye hem Antalya ekonomisinde yaşıyoruz. Türkiye üretim ve ihracatta yüksek teknolojiye geçmekte nasıl geç kaldıysa Antalya da üretim yapısında ciddi bir değişimi gerçekleştiremedi.
Antalya’da halen turist sayısıyla övünmekten çıkamadık. Nasıl ki Türkiye kalkınmayı sadece proje olarak görüyorsa Antalya olarak biz de kalkınmayı turist sayısı veya ihracat miktarı olarak görmekten kurtulamadık.
Dünyada iklim değişikliğiyle mücadele yeni ekonominin mihenk taşı olmaya başlamıştır. Antalya tarımında, turizminde, sanayisinde bu değişimi yeni bir dönem için fırsat olarak görmeliyiz.
Bir başka husus ise, maalesef uzun ve sürdürülebilir master planları yerine kısa ve spot planlamalarla günü kurtarma alışkanlıklarına sahip olamamız. Hemen hemen hiçbir sektörümüzde uzun vadeyi hedefleyen, bilimsel doğrularla beslenen master planlamalara rastlayamıyoruz. Cari açığımızı kapatacak ana sektörümüz turizm diyoruz ancak bir master planımız yok, tarım diyoruz ama bir master planımız yok. Bilim adamlarımız sürekli deprem tehlikesinden bahsediyor ancak maalesef deprem master planımız yok. Bu örnekleri bu doğrultuda çoğaltmakta mümkün ne yazık ki.
Geçen hafta Ticaret ve Sanayi Odamız ev sahipliğinde ve diğer SİAD’larımızla Antalya’mızın öncelikleri konusunda faydalı bir çalışma yaptık. Toplantıda Antalya için öne çıkan önerilerin başında turizm master planı yapılması, tarım planlamaları geldi. Gerçekten plansızlık nedeniyle yanlış veya verimsiz yatırımlar bütün sektörleri etkiliyor.
Diğer taraftan ekonomide güncel sorunlar yüzünden KOBİ’lerde yeniliğe, teknolojiye ve insana yatırım yapmaya sıra gelmiyor.
Girdi maliyetlerinde artış nedeniyle tarımda üretimden vazgeçen var. İnşaat maliyetleri yeni projeleri sınırladı. Toplumun satın alma gücünde düşüş ekonomiyi stagflasyona (durgunluğa/daralmaya) götürüyor. Kiralarda artış nedeniyle çalışanların barınma sorunu her sektörde ciddi bir sorun haline geldi.
Faiz düşerse enflasyon düşer diyerek faiz indirdik. Şimdi enflasyonu dizginlemek ve döviz krizini önlemek için her gün yeni kararlar alınıyor. Oysa para ve maliye politikası günlük, haftalık karar alanı değildir.
Bir ekonomide her gün değişiklik, her gün yeni kararların alınması programsızlık anlamına gelir, başlı başına belirsizlik demektir. Maalesef yapısal konular gibi, bu konuların da olması gerektiği gibi geniş bir bütünleyici tabanda tartışılamadığını görüyoruz.
Bugün halen bazı konuları yeterince konuşmuyoruz. Bir milletin ve devletin gücünün özgür bireyden geldiğini konuşmuyoruz. Ezberci eğitim sistemimizi 40 yıldır değiştirmedik.
Çocuklara dünyanın nasıl ortaya çıktığını öğretmiyoruz. Gençlere özgürlüğü ve yaşam sevincini öğretmiyoruz. Ahlakın korku ve disiplinle değil, özgürlükle geliştiğini halen anlamış değiliz.
Ülkemizde adam yaralayan tutuksuz yargılanırken, tweet atan veya konuşan tutuklu yargılanabiliyor. Somut fiil delilleri ortaya konulmadan verilen mahkûmiyet kararları kamu vicdanını yaraladığı gibi, ülkemizi dünyada hak etmediği bir şekilde itibarsızlaştırıyor. Bu konuda ilave bir söz söylemeye bugün itibariyle ihtiyaç kalmadığını düşünüyorum.
Sayın Başkan, Değerli Konuklar,
Dünyada enflasyon, yoksullaşma, gelir adaletinin bozulması ve savaş tedirginliği dönemindeyiz. Krizler, kitleleri korku ve endişeyle güç peşinde koşmaya ve kutuplaşmaya yöneltir. Böyle dönemlerde kültürel yozlaşma başlar, kitleler sağduyularını kaybeder, vicdan körelir. Böyle zamanlarda bilim kültürü kaybolur, bilginin yerini ezberler, ön yargılar alır, duygu ve inançlar aklın önüne geçer.
Dünyada böyle bir dönemdeyiz, Türkiye de bunu uzun zamandır yaşıyor. Bu dönemde ahlaki ve vicdani liderlik zordur, ama çok daha önemlidir. Siyaset teknik bir alan değildir, sadece proje alanı değildir, ideoloji alanıdır. Siyaset dünyamız bugün medyanın yaptığından çok daha zengin, çok daha derin bir fikri ve ahlaki tartışmayı ihmal etmemelidir.
Bu toplantılarımızın bir amacı da böyle bir tartışmaya katkı yapmaktır. Bizim için önemli olan Türkiye’nin gelişmesi ve mutluluğu ve gençlerimizin yarınlarına umutla bakabilmesidir.
Bunu hangi siyasi parti yaparsa yapsın özel sektör olarak bu yönde çalışmalarını destekler ve başarılarından memnun oluruz.
Değerli konuklar,
Sayın genel Başkan, bugün saat 17’den bu yana zamanını bize ayırdılar, çok faydalı bir istişare toplantısı yaptık. Bu toplantılara bütün siyasi partilerimizle, Sayın Bakanlarımızla yapmaya devam edeceğiz.
Merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel konuşan Türkiye deyimini kullanırdı. Konuşmak sağlıklı toplumun olmanın, doğru yolu bulmanın gereğidir. Sayın Genel Başkana bu kadar zamanı bize ayırdıkları için tekrar teşekkürlerimi arz ediyorum. Bu çabaların ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.
Son söz olarak, Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru ilerlerken, demokratik, laik, hukukun üstünlüğünü gözeten çağdaş ve güçlü bir Türkiye yolunda, hepimizin yolu açık, kılavuzu Mustafa Kemal Atatürk olsun.
Saygılarımla.