Değerli başkanlar, sayın milletvekilleri, sivil toplum kuruluşlarının değerli başkanları ve ANSİAD’ın değerli üyeleri,
Uzun bir zaman sonra ANSİAD olarak ilk kez bir siyasi parti genel başkanını konuk olarak ağırlıyoruz. Bu davetlerimiz bir seri biçiminde önümüzdeki aylarda da devam edecek. Çünkü gerek dünyadaki gelişmeler gerekse ülkemizin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlar siyasi ayrışmaları anlamsız hale getirmiş, sorunların çözülebilmesi için partiler üstü bir anlayışla hareket edilmesini zaruri kılmıştır.
Böyle bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütün liderlerin bir araya gelmesi, sorunların ve politikaların kavga etmeden konuşulması, hepimizin bu yayını ümit ve güvenle izlemesi gerekirdi. Aslında olması gereken, normal olan budur, fakat maalesef böyle bir normali hayal bile edemiyoruz. Bugünlerde herkesin dilinde metaverse, yani sanal gerçeklik dünyası var, aslında biz zaten sanal gerçekliğin içindeyiz ama bunun farkında değiliz.
Artık ülkemizin geleceği için, demokrasimizin ve ekonomimizin geleceği için sanal gerçeklikten çıkmalı, sorunları ve çözümleri konuşmalıyız. Her siyasi düşünceye saygı duyarak, her liderin birikiminden yararlanarak ortak akılla çıkış yolu bulmalı, bu sürece hepimiz katkı yapmalıyız. Bu anlayışla Sayın Karamollaoğlu’ndan başlayarak siyasi liderleri davet edeceğiz, kendilerini dinleyeceğiz, düşüncelerimizi paylaşacağız.
Sayın Genel Başkan,
Sayın Konuklar,
Dünya tarihinde karanlık bir dönemin başlangıcına tanıklık ettiğimizi söylemek aşırı karamsarlık gibi görünebilir, fakat dünyada halen her gün binlerce insanın Covid nedeniyle yaşamını kaybettiği, Rusya’nın en fazla kayıp veren ülkeler arasında olduğu günlerde, Ukrayna’da yaşanan savaş iyimser düşünmemize maalesef izin vermiyor.
Küresel enflasyon, yoksulluk, iklim değişikliği gibi sorunlar çözüm beklerken küresel siyaset, tarihten hiç ders almadan, yüzyıl öncesindeki gibi, iktidar veya hakimiyet mücadelesinde ısrar ediyor. Ukrayna’da barış sağlanmaz, küresel bir anlaşma olmazsa ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların artacağını göreceğiz, yeni savaşlar ve yeni pandemiler sürpriz olmayacaktır.
Siyasi ve askeri gerekçeleri ne olursa olsun bir ülkenin işgalini ve savaşı uluslararası hukuk ve insani bakımdan kabul edemeyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün meşru müdafaa olmadıkça savaş bir cinayettir sözü, yıllarca cephede bulunmuş bir komutanın sözü olarak ayrı bir değer taşımaktadır ve bütün dünya liderlerinin önlerine konulması gereken bir sözdür. Gerek Ukrayna’da gerekse dünyanın unuttuğu Suriye’de silahların susması ve barışın tesisi için çalışmak, herkesin insanlık görevidir. Hükümetimizin Ukrayna konusunda bu doğrultuda sergilediği tutumu ve çabayı yerinde buluyor, destekliyor ve hızla bir anlaşmaya varılmasını diliyoruz.
Dünyadaki bu kör gidişi durdurmak için herkese büyük sorumluluk düşmektedir. İş insanları olarak bize düşen görev de dünyanın her yerinde hukuku, demokrasiyi, barışı, insan haklarını, adaleti, serbest ve adil rekabete dayalı özgür piyasa ekonomisini kararlılıkla savunmaktır.
Rusya örneği bir ülkenin güçlü olması için silahların yetmediğini, demokrasinin silahtan daha güçlü olduğunu göstermektedir. Ülkemizin güçlü olmasını, ekonomik sorunların çözüme kavuşmasını istiyorsak, demokrasimizi güçlendirmekten başka yol olmadığını artık anlamalıyız.
Değerli konuklar,
Dünya ekonomisi 1970’lerdeki petrol krizi, hatta İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk kez bu kadar derinden bir sarsıntı yaşıyor. Temel emtia fiyatlarında ortalama olarak üç haneli bir küresel enflasyonla karşı karşıyayız. Buna rağmen dünyada bizimki gibi bir enflasyon çok az ülkede var.
Tüketici enflasyonunda dünyada yedinci sıradayız. Enerji fiyatları dünyada da arttı, fakat bizim gibi rekor artış az ülkede var. Çünkü biz milli paramızın değerini korumadığımız için küresel enflasyon bize katlanarak yansıdı.
Enflasyon ekonominin temellerini çürüten ekonomik ve sosyal adaleti yok eden bir virüstür. ABD’den, Avrupa’ya, Rusya’dan Çin’e bütün ülkelerde enflasyon tek haneli olmasına rağmen hükümetlerin birinci önceliğidir. Türkiye’de ise rekor düzeydeki enflasyona karşı maliye politikası biraz kullanılsa da yeterli olmadığı çok açıktır. Merkez Bankamız bir yandan piyasaya düşük faizli para vermekte diğer yandan dövizin daha fazla artmaması için çaba harcamaktadır.
Verilen krediler işletmelerin bir kısmını ayakta tutsa bile ekonomide canlanma sağlayacak nitelikte değildir. Halkın satın alma gücü düştüğü için, iç piyasada durgunluğun başlaması işimizi zorlaştırmaktadır. Borçlanma veya özelleştirmeyle döviz sağlama geçici ve pahalı çözümlerdir.
İç borçlanma faizimiz %25’de tutulsa da yurtdışından dövizle borçlanma faizimiz %9’a yaklaşmıştır. Bu durumun sürdürülebilir olmadığını açık ve yapıcı bir şekilde tartışmalıyız. Ekonomideki sorunlar artık sadece hükümetin değil, hepimizin ortak sorunudur. Bu konuda hem hükümetten hem de muhalefet partilerimizden istikrarı sağlayacak ekonomik programlar sunmalarını bekliyoruz.
Covid-19 pandemisi ekonomide bazı başka sorunları da unutmamıza neden olmuştur. Ülkemize gelen yabancı sermaye yatırımlarının pandemi öncesinde azaldığını biliyoruz. Pandemi öncesinde konuştuğumuz bir konu da turizmde pazar profilindeki değişimdi. Ülkemizde bizim fazla konuşmadığımız bazı konuların dünyadaki imajımızı olumsuz etkilediğini unutmamalıyız. Son yıllarda turizm pazarlarımız, hatta yabancıya konut satışlarımız Avrupa’dan Rusya, İran ve Orta Doğu’ya döndü. Örneğin Antalya turizminde geçmişte Almanya’ya bağımlıydık, şimdi Rusya’ya bağımlıyız. Oysa biz hem Batı’ya hem Doğu’ya uzanan, demokrasisi, özgürlükleri, kültürü ile ilham veren bir ülke olmalıyız.
Bunu başardığımız takdirde her alanda ve turizmde çok farklı yerlerde olacağımız açıktır.
Bu nedenle iş dünyası olarak çıkış yolunun bir ayağının demokrasi reformu diğer ayağının ekonomide kurumsal reform olduğunu söylüyoruz.
Demokrasi, halkın seçimden seçime oy kullanması değildir. Demokrasi, halkın yasama kurumunu, yasamanın yürütme kurumunu, medyanın yasama ve yürütmeyi, yargının ise hepsini denetlediği, kurumlara ve kurallara dayanan, adalet ve özgürlüğün temel alındığı bir sistemdir. Türkiye’nin önündeki en büyük hedef demokrasimizi bütün bu yönleriyle yeniden ele almak ve güçlendirmek olmalıdır.
Kuvvetler ayrılığı olmadan demokrasinin olamadığını görüyoruz. Başkanlık sistemleri ancak senato gibi güçlü yasama ve denetleme kurumlarıyla yürüyebilmektedir. Bugün siyasetimiz ittifaklara bölünmüştür ve kutuplaşma her geçen gün artmaktadır.
Milleti ve ülkemizi güçlendirmek istiyorsak siyasi kutuplaşmaya son vermeliyiz. Ayrıca artık siyaset ile ticaret, siyaset ile medya arasına da duvar örmenin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.
Bir millet ancak ortak iletişimle var olabilir, oysa bugün medya ortak iletişim aracı fonksiyonunu yerine getirememektedir.
Ekonomide ise yapısal ve kurumsal reformlar ile kurumlarda liyakat sistemini ve özerkliği sağlamalı, böylece toplumun, piyasanın ve yatırımcının kurumlara güvenini güçlendirilmeliyiz. Liyakat sistemi, şeffaflık ve kamu denetimi olmadan kurumlar ve devlet güçlü kalamaz. Devletin yürütme kurumları ister ekonomi ister diğer alanlarda olsun siyasi kurumlar değildir. Kurumlara siyasi müdahale, politika ve uygulamaların sürekli değişmesi kurumsal hafızayı yok eder ve kurumların performansını azaltır.
Bu ilkeler sadece bugünün konusu, sadece hükümetin konusu değildir. Bütün kurumlar ve siyasi partiler için geçerli olan ilkelerdir.
Liyakat, meslek ahlakı, şeffaflık, katılımcılık, kamu denetimi; ister belediye, ister eğitim, ister Merkez Bankası olsun bütün kurumlar için olmazsa olmaz kurallardır. ANSİAD olarak son dönemde meslek ahlakı konusu üzerinde önemle duruyoruz. Meslek ahlakı veya meslek etiğinin kamu kurumlarında, siyasette, ticarette ülkemizin temel gündem maddelerinden birisi olması gerektiğine inanıyoruz.
Değerli konular,
100 yıl önce bu dönemlerde ülkemiz yabancı güçlerin işgali altındaydı ve ülke olarak Kurtuluş Savaşı veriyorduk. Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle milleti bir araya getirdi. Gazi meclisi o günlerde her şeyin konuşulduğu, tartışıldığı bir meclisti. O beraberlik bir Ankara Hükümetine kuvvet verdi ve mücadele başarılı oldu. Keşke Cumhuriyetimiz demokrasi alanında da başarılı olsaydı ve bugün çok daha müreffeh bir ülke olsaydık. O dönem başarılamayan demokrasiyi başarmak bugün bizim borcumuzdur.
Demokrasiyi başarabilirsek ekonomide de yeni bir atılım yapacağımız kesindir. Türkiye özel sektörü, Antalya özel sektörü tarımı, turizmi, ihracatı, sanayisi ile dinamizmini defalarca kanıtlamış, krizleri aşmıştır. Bütün düşüncelere saygı göstererek, istişare ederek, ortak aklı bularak, ortak ilke ve değerlere sahip çıkarak ülkemizi layık olduğu medeniyet düzeyine çıkarabiliriz. Bugün bu yolda bir adım atmış olduk. Sayın Genel Başkanın düşüncelerinden tecrübelerinden yararlanacağız ve bizler de fikirlerimizi paylaşacağız.
Hepinize katılımınızdan dolayı teşekkür ediyor, güzel bir toplantı geçirmeyi temenni ediyorum. İyi akşamlar dilerim.