08 MAYIS 2008 -- Ansiad Başkanı Ali Rıza Akıncı'nın 17.Akdeniz Toplantısı Konuşma Metni


ANSİAD BAŞKANI ALİ RIZA AKINCI’NIN
17.AKDENİZ TOPLANTISI KONUŞMA METNİ
08 MAYIS 2008

Sayın Bakanım,
Sayın Konuklar,
Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri yeniden sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu akşam ANSİAD olarak sizlerle ve onur konuğumuz Sayın Maliye Bakanımızla birlikte olmaktan büyük mutluluk duymaktayız. Bizimle birlikte olduğunuz için hepinize teşekkür ediyoruz. Sayın Bakanımıza öncelikle davetimizi kabul ettikleri için teşekkürlerimi arz ediyorum.

Bu akşam huzurlarınızda kendilerine bir teşekkür borcumu daha ödemek istiyorum. Sayın Bakan, özel sektörün sorunlarına her zaman en yapıcı şekilde yaklaşan, en çok sorun çözen bakanlardan birisi olmuştur. Türkiye gibi, bürokrasinin katı, bakanların genel olarak ulaşılmaz olduğu bir ülkede, Sayın Bakanın bu yapısı özel sektör ve birçok kurum için bir şans olmuştur. Birçok sektörde ve özellikle turizmde KDV indirimi olsun veya teşvikler olsun, önemli konularda ciddi iyileştirmelerde Sayın Bakanın imzası vardır.

Sayın Bakanımıza bundan 4-5 yıl önce bir Antalya seyahatinde Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde kalan bölgelerde tarımsal yatırımların “Teşvik Belgesi” alamaması sorunumuzu iletmiş, yaptığımız işleri anlatmış idik. Kendisi derhal bizi Ankara’ya çağırmış ve sorunu ilgili bürokrat arkadaşlarla paylaşmamızı sağlamıştır. Biz esasen birazda acaba olur mu diye düşünürken 3 gün sonra bir tebliğ ile sorun giderilmiştir. Bugün bu kentte tarımsal yatırım yapan tüm yatırımcılar aldıkları teşvik belgelerini Sayın Bakanımızın sektörümüze olan inancına ve pratikliğine borçludurlar. Ayrıca 3 Mayıs 2007 tarihinde Hazine Arazilerinin Modern ve Jeotermal Seracılık Yatırımlarına Tahsis Edilmesi’ne dair tebliği yayınlanmıştır. Birçok bölgemizde bu tebliğ sayesinde yatırımlar gerçekleşmiş, devletin malı milletin ekonomisine kazandırılmıştır. Dile getirmek istediğim bir hususta şudur: Bizde eskiden beri ekonominin sıkıntılı günlerinde siyasiler genellikle ortaya çıkmamayı tercih ederler. Ancak, Sayın Maliye Bakanı herkesin panik yaşadığı günlerde kürsüye çıkıp, açıklama yapan, moral veren bir bakandır. Bunun da teslim edilmesi gerekli bir hakları olduğuna inanıyorum.

Esasen bugün de Sayın Bakandan bizlere moral vermesini bekliyoruz. Çünkü gerçekten işadamları olarak morale çok ihtiyacımız var.

İç ve dış nedenlerle ortaya çıkan ekonomik istikrar ve siyasi istikrar kaybı riski her işadamını kaygılandırmaktadır. 

Siyasi istikrarda bozulma, siyasi gerginliğin artması son günlerde Türkiye’nin sosyal hayatında gerginliğe yol açmakta ve bu gerilim sokağa yansımaktadır. Herkesin sorumluluğunun idrakı içinde, ulusal birlik ve bütünlük ilkesiyle siyasi istikrara katkıda bulunmaya gayret etmesi en büyük temennimizdir.

Ekonomik istikrar konusunda da ciddi biçimde kaygılıyız. Şu anda ekonomide hissedilir bir durgunluk yaşıyoruz. Geçen yılın son döneminde dahi özel tüketim harcamalarında artış % 1,9’a düşmüştü. Bu dönemde büyüme hızının da önemli ölçüde düşük çıkması muhtemeldir.

Asıl önemlisi önümüzdeki döneme ilişkin güvenin azalmış olmasıdır. Ekonomide yavaşlamaya rağmen cari açığın artmaya devam etmesi ve 50 milyar dolarlık açık beklenmesi, beklentileri olumsuz etkilemektedir. Geçen yıl Türkiye 39 milyar dolar cari açık verirken yabancı sermaye girişi bundan daha fazlaydı. Oysa bu yıl cari açık artarken, yabancı sermaye girişi azalmıştır. Döviz ihtiyacı geçen yılın oldukça üzerindedir. Özel sektörün kur riski kaygı vermektedir. Risk şirketlerin riskidir diyemiyoruz. Çünkü ABD’de ve İngiltere’de batan özel şirketlerin kamulaştırıldığını görüyoruz. Özel sektördeki ciddi bir sorun devlete de topluma da yansıyacaktır.

Bu ortamda Sayın Bakan hafta sonunda orta vadeli mali planı açıklayarak güven artırıcı bir önlem almıştır. Mali planda faiz dışı fazla hedefinin düşürülmesi ile yaratılacak kaynakla kamu yatırımlarının ve GAP projesinin finanse edilmesi durgunluğun düşürülmesi için alınmış bir tedbirdir. Fakat durgunluğu aşmak için ek tedbirlere gereksinim vardır. Diğer taraftan Merkez Bankası’nın farklı bir yönde gitmeye devam ettiğini ve faizleri yükselteceğini açıkladığını görüyoruz. Bu da kafalarda soru işareti yaratmaktadır. Bu nedenle büyümeyi destekleyecek yapısal reformları içine alan kapsamlı bir önlem paketinin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Sayın Bakanım,
Değerli Konuklar,

Ekonomideki sorunlar çoğumuzun malumudur. Bu konuda fazla zamanınızı almak istemiyorum.

İzin verirseniz, biraz da Antalya ile ilgili önemli gördüğümüz konuları belirterek konuşmamı tamamlamak istiyorum.

Her şeyden önce Antalya’nın Maliye Bakanlığımızın çok sevdiği illerden birisi olduğuna inanıyorum. Çünkü Antalya bütçeye net katkı yapan, yaklaşık 1,5 milyar YTL vergi geliri ile iller arasında 6. sıraya yaklaşan bir ildir. Üstelik bu katkıyı Antalya’da kazanılan gelirin çoğunun vergisi İstanbul’da ve Ankara’da ödendiği halde yapmaktadır. Maalesef bu gerçek Antalya’nın vergi gelirini düşük göstermekte, yerel yönetim gelirinin azalmasına neden olmaktadır. Buna birde turizm dolayısıyla yılın 6 ayında artan nüfusu ilave ederseniz Antalya’da hizmetlere yetişmenin zorluğu daha da iyi anlaşılır.

Buna rağmen Antalya son yıllarda vergi performansını sürekli olarak artırmaktadır.

Vergi mükellefi sayısı Türkiye’de sabit, Antalya’da artmaya devam ediyor. KDV’de Türkiye payımız % 2,5, kurumlar ve basit usulde % 4 civarındadır. KDV tahsilâtı artışlarında Antalya Türkiye ortalamasının bir hayli üzerindedir. Bu yıl piyasadaki durgunluğa rağmen KDV tahsilatında artış % 30’lardadır.

Vergi ödeniyor, fakat takdir edersiniz ki, özellikle son aylarda kolay ödenmiyor.

Antalya’da işadamları son altı ayı sıkıntıyla geçirmişlerdir. Turizmde ve inşaattaki ölü sezon bütün sektörleri olumsuz etkilemiş, buna ticaret sektöründe durgunluk eklenmiş, tarım sektörü ise son yıllarda yapması gereken, yapabileceği atağı yapamamış, gerekli sermaye ve teknoloji girişini sağlayamamıştır.

Şimdi turizm sezonu başlamaktadır. Sezonun başlaması Antalya ekonomisinde her zaman biraz canlılık yaratmaktadır. Bu yıl sekiz milyona yakın turist bekliyoruz. Fiyatlar belki yeterli düzeyde değil, ama yine de Türkiye turizm gelirinde 10 milyar dolara yakın bir kısmı Antalya sağlamaktadır.

Ancak turizm sezonu 6 ay sürmektedir. Yılın geri kalan kısmı turizm ve ticaret sektörü için, burada çalışan yüz binler için sorun demektir, işsizlik demektir.

Dolayısıyla, bu kısır döngünün kırılması için özellikle dört alanda önlem gerektiğini sürekli vurguluyoruz.

Birinci sırada turizmin kış aylarına yayılması için çeşitli çalışmalar gereklidir. Bunlar tanıtımdan, golf ve kongre gibi alternatif turizm ürünlerine kadar çeşitli tedbirlerdir. Kış aylarında turisti çekecek kent turizminin gelişmesidir. Bu konuda Vekilimiz Sayın Badak’ın başlattığı çalışmanın tüm kurumlarca sahiplenilmesini umuyoruz.

İkinci sırada yüksek kalitede konut üretimi gelmektedir. Yabancılara dönük konut üretimi Antalya’nın önemli bir konusudur. İlimizde bugüne kadar yabancıların edindiği konut sayısı 17.850’dir. Yabancılar tarafından edinilen ana taşınmaz sayısı 1.630, alanı 1,8 milyon metrekare, yani ortalama büyüklüğü bir dönümün biraz üzerindedir. Maalesef son kanun iptali ile önemli bir gecikme olmuş ve ciddi sorun yaratmıştır. ATSO Başkanımız geçenlerde bu konuyu gündeme getirmiş ve Antalya’nın şu ana kadar on binde bir oranında olan yabancılara konut ve taşınmaz satışından 3 milyar doların üzerinde döviz geliri sağladığını, bu oran binde bire çıktığında 30 milyar dolar gelir sağlanacağını belirtmiştir. Yeni kanun tasarısının komisyondan geçtiğini memnuniyetle öğrendik. Hızla genel kuruldan geçip, yasalaşmasını da beklemekteyiz. O nedenle biz diyoruz ki, Antalya gibi bir cennet bölge ucuz ve kalabalık beton bir kent değil, pahalı, seçkin, dünya çapında bir prestij kenti olmalıdır. Alt yapı için harcanan paraların ve emeklerin boşa gitmemesi için kentin imarı sınırlandırılmalı, imarlı arsa enflasyonunu yaratarak ucuz ve kalitesiz konut stoku oluşturulmamalıdır. Elbette ki Antalya’da konut diğer illerden pahalı olmalıdır ki kente göç engellenebilsin. Marka kent olmanın başka yolu yoktur. Marka kent pahalı kent demektir. Ucuz marka kent olunmaz, anlamı yoktur. Ben bu nedenle ısrarla Kaliforniya veya Güney Fransa gibi bölgeleri örnek veriyorum. Bu konuda bir iyileşme vardır, fakat halen köklü bir yapısal değişime ve bu konuda kararlı politikalara ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.

Antalya ekonomisi için dile getirdiğimiz üçüncü konu ilimiz tarım sektörünün modernizasyonudur. Modern tarım üretimine geçmemiş her metrekare toprak kaybedilmiş döviz demektir. İlimizdeki 180 bin dekar örtü altı tarımın % 10 kısmı birkaç yıl içinde modern tarıma geçebilir ise şuanda 320 milyon $ olan ihracatımız 1 milyar doların üzerine çıkacaktır. Ülkemiz potansiyelini tam olarak kullanabilirse 10 milyar dolar rakamını ifade edebiliriz. Bizim İspanya’dan neyimiz eksiktir ki bunu yapamayalım? Ayrıca bu tesislerin Sanayi siciline kaydı ve yaş meyve sebze ticaretini düzenleyen haller yasası da sektörün hukuki engellerindendir. Şu anda Ticaret ve Sanayi Bakanlığımızın hazırladığı yasa taslağı mükemmele yakın olup, çağımız yaş meyve sebze ticaretinin gereklerine uygundur. Bu konuda da zatıalinizden desteklerinizi bekliyoruz.

Ayrıca geçen hafta yapılan düzenlemeyle Sayın Bakanımız Tarımsal Teşvikler konusunda çalışmalara katılacak 3 bakanımızdan birisi olmuştur. İlimizden yapılan sebze ihracatında ana ürün domates olup geçmiş yıllarda ton başına ihracat teşviği uygulanmakta idi. Bu uygulamanın yeniden başlatılması bölgemiz için çok önemlidir.

Dördüncü sırada üzerinde durmamız gereken sektörümüz ise sanayi sektörümüzdür. Sanayi sektörü ilimizde ekonominin çeşitlenmesi, yüksek katma değer elde edilmesi, ihracatla döviz girdisi temini açısından önemlidir. Antalya son yıllarda sanayi sektöründe şaşırtıcı bir atak yapmıştır. Organize Sanayide 2001 yılına kadar 66 adet parsel tahsisi yapılmış iken, tahsis sayısı bugün 185’e çıkmıştır. İnanıyorum ki, 5 yıllık bir vadede 300’den fazla tesise, 1 milyar dolar ihracata ulaşılacaktır. 

Şüphesiz ki, sanayi sektörü yerel nitelikte bir sektör değil, küresel nitelikte bir sektördür. Sorunları ise genellikle makro ekonomik sorunlar ve mevzuattan kaynaklanan sorunlardır. Bu konuda bizim önem verdiğimiz bir konu Türkiye’nin sanayi KOBİ’lerine dönük uzun vadeli bir stratejisinin olmasıdır. Sanayi sektörümüz için her alt sektör düzeyinde desteklere ihtiyaç vardır. Hükümet tarafından hazırlanan istihdam paketi bu konuda artık çok ciddi hale gelen yükü azaltmalıdır. Ayrıca Türkiye’nin bir enerji sorunu vardır. Sanayi sektörü enerjiye en fazla muhtaç sektördür. Enerji maliyetlerinin azaltılması için bu alanda TRT payı vergi yükleri artık ağır gelmektedir.

Sayın Bakanım,

Sanayi sektörümüz son yıllardaki Türk lirasında aşırı değerlenmeyi ve dış rekabeti verimliliği artırarak karşılayabilmiştir. Ancak verimlilik artışında bir sınıra gelinmiştir. Biz işletmelerimizde verimlilik artışını desteklemek için bu yılı ANSİAD olarak inovasyon yılı ilan ettik ve bu kapsamda birçok etkinlik gerçekleştirdik. Çağımızda inovasyonun bir kurum hatta toplum kültürü haline gelmesi gerekmektedir. Bu bakımdan verimlilik ve inovasyon konusunda sıranın kamu kesimine, devletimize geldiğini düşünüyoruz.

Değerli konuklar,

Ben konuşmamı kısa tutarak bir inovasyon yapmaya gayret ettim. Ancak, belirli konuları gündeme getirmek bizim için bir görev olduğundan, istediğim ölçüye inemedim.

Sayın Bakanı hepimiz büyük memnuniyetle dinleyeceğiz. Ben başta Sayın Bakanımıza olmak üzere, Sayın Valimize, Sayın Bakanlık yetkililerine şükranlarımı arz ediyorum.

İlginiz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.